Günümüz dünya politikasında, Orta Doğu üzerindeki güç dengeleri sürekli bir değişim halindedir. Özellikle İsrail’in bu bölgede sahip olduğu stratejik konum ve askeri gücü, onu birçok ülke için bir tehdit ve diğerleri için ise bir müttefik olarak öne çıkarıyor. Ancak, Foreign Policy dergisinin son makalelerinde ele aldığı üzere, İsrail’in bölgesel güç olma iddiaları sorgulanmaya başladı. Bu yazımızda, İsrail’in bölgesel dinamiklerdeki yerini, karşılaştığı zorlukları ve gelecekteki olası senaryoları masaya yatıracağız.
İsrail, kuruluşundan bu yana Orta Doğu'daki siyasi ve askeri dengeleri etkilemek için çaba göstermiştir. Özellikle 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrasında elde ettiği topraklar, ona hem güvenlik hem de stratejik avantajlar sağladı. Ancak bu süreç, aynı zamanda İsrail’in komşuları ile arasındaki çatışmaların da artmasına neden oldu. Bugüne kadar çeşitli askeri operasyonlar ve barış süreçleri ile bölgedeki durumu kendi lehine çevirmeye çalışan İsrail, son yıllarda yavaş yavaş bu stratejinin sorgulanmaya başlamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bir yandan İran’ın giderek artan etkisi, öte yandan Arap ülkeleri ile başlatılan normalleşme süreçleri, İsrail’in tek taraflı güç iddiasını sorgulayan unsurlar arasında yer almaktadır.
İsrail’in bölgesel güç olma hayallerini tehdit eden bir diğer faktör ise, Arap dünyasında yaşanan değişimlerdir. Son dönemde özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin İsrail ile kurduğu ilişkiler, bölgedeki güç dinamiklerini değiştirmektedir. Bu normalleşme süreçleri, bazı kesimlerde İsrail’in gücünü artırırken diğer yandan da İran ve diğer düşman ülkelerle arasındaki çatışmaları derinleştirme riskini taşımaktadır. Ayrıca, İsrail’in karşılaştığı iç sorunlar, özellikle Filistin ile olan müzakerelerin tıkanması ve sosyal huzursuzluklar, uluslararası alanda desteğini kaybetmesine neden olmaktadır.
Özellikle genç nesillerin politikaları ve idealleri üzerine düşündüklerinde, İsrail’in bölgesindeki rolüne karşı daha eleştirel bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. Bu durum, özellikle Filistin’deki müzakerelerin tıkanması ve barış süreçlerindeki belirsizlikler ile birleştiğinde, İsrail’in uluslararası arenada daha az destek bulmasına neden olmaktadır. Yani, hem bölgesel hem de uluslararası düzeydeki bu dinamikler, İsrail’in tarihsel olarak sahip olduğu güç ve prestiji sorgulanmaya başlamıştır.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisinde ele alınan bu konular, İsrail’in bölgesel güç olma hayallerinin sona erdiğine dair güçlü izler taşımaktadır. Karşılaştığı içsel ve dışsal zorluklar, hem askeri hem de siyasi alandaki hamlelerinin gözden geçirilmesine neden olmaktadır. Gelecekte Orta Doğu’nun nasıl şekilleneceği ise, sadece İsrail’in değil, bütün bölge ülkelerinin tutum ve politikalarına bağlı olarak gelişecektir. Dolayısıyla, İsrail’in bölgesel güç olma iddiaları hiç olmadığı kadar sorgulanır durumda ve bu durum, önümüzdeki yıllarda bölgedeki barış ve istikrarı doğrudan etkileyecek gibi görünmektedir.